ve yine her zamanki gibi mutsuz son
bu duruma alışmaya çalışmak diye bir şey yok çoktan alıştım bile
aynı kelimeyi bir çok defa söyleyince ya da bir olayı defalarca yaşayınca anlamını yitirir ya
üzülmek nasıl bir şeydi hatırlamıyorum
geriye saydım, zaman tuttum
tutamadım zamanı aslında
beni kovuşunun üzerinden bile tam 3 ay geçti
yokluğuna sarılıp varlığınla avunarak
yaşamak kolay değil, çok yorucu
neyse yazmıcam
bitti bu kadar.
31 Aralık 2010 Cuma
30 Aralık 2010 Perşembe
29 Aralık 2010 Çarşamba
28 Aralık 2010 Salı
27 Aralık 2010 Pazartesi
25 Aralık 2010 Cumartesi
24 Aralık 2010 Cuma
17 Aralık 2010 Cuma
11 Aralık 2010 Cumartesi
8 Aralık 2010 Çarşamba
shakespeare & co
shakespeare & co
bana bir hayat çiz banliyöler jülyet’i
siklamen bir kış masalının merkezinden dağılan
siklamen bir kış masalının merkezinden dağılan
kendine bir romeo çiz banliyöler jülyet’i
beyaz blucinli meşin ceketli krema çilek yürekli
ardında kan izi bırakmayan
bir romeo çiz
beyaz blucinli meşin ceketli krema çilek yürekli
ardında kan izi bırakmayan
bir romeo çiz
herşeyi yeni baştan çizin metropollerin asi özneleri
benim kirazlarım açtı ya siz
gururunuzu koruyun kartal çeteleri
ölçüleri ölçün
herşeyi baştan düşünün metropollerin siyah gülleri
benim kirazlarım açtı ya siz
gururunuzu koruyun kartal çeteleri
ölçüleri ölçün
herşeyi baştan düşünün metropollerin siyah gülleri
renklerle geliyor heryere rolling stones jülyet’i
benim bir kızkardeşe ihtiyacım var
otoyollar romeo’su ya sen
geceleri uyuyup kalkmadan önce
birisiyle konuşmaya ihtiyacım var
benim bir kızkardeşe ihtiyacım var
otoyollar romeo’su ya sen
geceleri uyuyup kalkmadan önce
birisiyle konuşmaya ihtiyacım var
jülyet terasta saçlarını kurutan bir kız şimdi
biraz sonra kapının önüne romeo parkedecek
akşam berlin/jerusalem filmine gidecekler
ya sen, napolyan, benim ahmak sevgilim ?
biraz sonra kapının önüne romeo parkedecek
akşam berlin/jerusalem filmine gidecekler
ya sen, napolyan, benim ahmak sevgilim ?
bölüşülen sıcak somun şarap ve siyah gül eşliğinde
diğeri birine sevdiğini söyleyecek
ya sen, benim hiçbir şeyden anlamayan ahmak sevgilim,
başka semtlerin meleği ya sen ?
diğeri birine sevdiğini söyleyecek
ya sen, benim hiçbir şeyden anlamayan ahmak sevgilim,
başka semtlerin meleği ya sen ?
and what about you kinky old fool
“that struts and frets his hour upon the stage”
how now, my Romeo!
“that struts and frets his hour upon the stage”
how now, my Romeo!
Lale Müldür – Voyıcır 2, Metis Yay.
2 Aralık 2010 Perşembe
26 Kasım 2010 Cuma
seninle yaşlanmak istiyorum
seneler geçsin, sen beni bil ben seni bileyim istiyorum.
benim olduğun kadar dostlarının, dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim.
güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….
böylece yaşamalıyız işte.
sonra çocuklarımız olmalı, düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
sen arada mızıkçılık yapmalısın.
ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
söylenerek yumurta kırmalısın.
hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalı.
saçlara düşünce yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
eve gelip benden kahve istemelisin.
çocuklar gelmeli ziyaretimize,
geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
tebessümler açtırmalı yüzünde.
birgün bu hayatı bırakıp giderken,
sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
birbirimiz sevmenin gururu olmalı “HERŞEYDE”…..
CAN YÜCEL…
benim olduğun kadar dostlarının, dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim.
güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….
böylece yaşamalıyız işte.
sonra çocuklarımız olmalı, düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
sen arada mızıkçılık yapmalısın.
ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
söylenerek yumurta kırmalısın.
hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalı.
saçlara düşünce yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
eve gelip benden kahve istemelisin.
çocuklar gelmeli ziyaretimize,
geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
tebessümler açtırmalı yüzünde.
birgün bu hayatı bırakıp giderken,
sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
birbirimiz sevmenin gururu olmalı “HERŞEYDE”…..
CAN YÜCEL…
25 Kasım 2010 Perşembe
gerekirse cümle de kurarız.
vodvil: Toplumsal sorunları mizahi bir biçimde ele alan tiyatro türüdür.
tarh: Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılan yer.
giyotin: İdam mahkumunun kafasını üst taraftan kesmek prensibiyle yapılmış bir çeşit idam aracıdır.
jakoben: Fransız Devrimi'ndeki en büyük ve en güçlü parti tarafları. Maximillien Robespierre'in düşüşü ve idamıyla birlikte kulüp de etkisi ve gücünü yitirmiş ve kapanmıştır. Fransız Devrimi döneminin uygulayıcısı ve öncüsü.
amnezi: Belleğin rahatsız olması, bozukluğa uğramasıdır.
fütüristik: Kendi zamanına göre ileriyi görebilen, ilerici-modern çizgiler taşıyan demektir.
peydahlamak: -Genellikle istenmeyen şeyler edinmek. -Görünmek ortaya çıkmak. -Gayrımeşru çocuk doğurmak.
fişare: Ağacın kenarından, gövdesinden çıkan filizler.
konformist: Uydumcu.
rekürsif: Özyinelemeli.
oryantasyon: Yönlendirme, yön verme, kılavuzluk etme.
diyalektik: Akıl yürütme.
dehliz: Üstü kapalı, dar ve uzun geçit.
beyhude: Sıfat: Yararsız, anlamsız. Belirteç: Boşuna, nafile.
girift: Çapraşık, girişik, karışık, dolaşık.
grift: Değişmeden birbiri içine geçmek.
geis: Engel, uymazlık.
muğlak: Anlaşılmaz, çapraşık.
sürünceme: Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı gecikmelerin tümü.
kiproko: (Terim) Yanlış anlaşma.
mavra: Gevezelik.
vehim: Kuruntu, korku.
tora salmak: Tuzağa düşürmek.
müsemma: Adı verilmiş olan, adı olan.
fütursuz: Çekinmez, umursamaz.
imtizaç: Uyum sağlama, iyi geçinme.
mizantrop: 1. Toplumdan, insandan kaçan kimse. 2.İnsandan nefret eden.
nekrofil: Ölü sevici/seven.
hallenmek: 1. Yeni bir duruma girmek. 2. Kendinden geçmek, bayılır gibi olmak. 3. argo. Bir şeye aşırı istek duymak.
balkımak: Parıldamak.
ilenilmek: Beddua.
janr: Tarz.
miksaj: Sinemada: Birleştirme.
derdest: Yakalama, tutma, ele geçirme.
ekseriya: Genellikle.
jönglör: Hokkabaz.
namzet: Aday. (Halk ağzı) Yavuklu yahut sözlü.
menfi: Olumsuz, negatif. / Her şeyi olumsuz ve kötü yönleriyle ele alan.
minval: Biçim, tarz.
bilfiil: 1. Edimli olarak. 2. Edimlice. 3. Gerçekten.
aksülamel: Tepki, karşı gelme.
optimist: İyimser.
herzevekil: Üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokan, her işe karışıp boşboğazlık eden.
herzeû: Saçma sözler söyleyen.
mnonetekni: Belleği geliştirme sanatı.
konsensüs: Uzlaşma, uzlaşım, mutakabat.
mağrur: 1. Benliğine düşkün, benlikçi, övünçlü. 2. Kurumlu, gururlu, kibirli.
vakur: Ağırbaşlı, onurlu.
güruh: Değersiz, aşağı görülen, derinti.
ritüel: Adet haline gelmiş. Ayin.
tarh: Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılan yer.
giyotin: İdam mahkumunun kafasını üst taraftan kesmek prensibiyle yapılmış bir çeşit idam aracıdır.
jakoben: Fransız Devrimi'ndeki en büyük ve en güçlü parti tarafları. Maximillien Robespierre'in düşüşü ve idamıyla birlikte kulüp de etkisi ve gücünü yitirmiş ve kapanmıştır. Fransız Devrimi döneminin uygulayıcısı ve öncüsü.
amnezi: Belleğin rahatsız olması, bozukluğa uğramasıdır.
fütüristik: Kendi zamanına göre ileriyi görebilen, ilerici-modern çizgiler taşıyan demektir.
peydahlamak: -Genellikle istenmeyen şeyler edinmek. -Görünmek ortaya çıkmak. -Gayrımeşru çocuk doğurmak.
fişare: Ağacın kenarından, gövdesinden çıkan filizler.
konformist: Uydumcu.
rekürsif: Özyinelemeli.
oryantasyon: Yönlendirme, yön verme, kılavuzluk etme.
diyalektik: Akıl yürütme.
dehliz: Üstü kapalı, dar ve uzun geçit.
beyhude: Sıfat: Yararsız, anlamsız. Belirteç: Boşuna, nafile.
girift: Çapraşık, girişik, karışık, dolaşık.
grift: Değişmeden birbiri içine geçmek.
geis: Engel, uymazlık.
muğlak: Anlaşılmaz, çapraşık.
sürünceme: Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı gecikmelerin tümü.
kiproko: (Terim) Yanlış anlaşma.
mavra: Gevezelik.
vehim: Kuruntu, korku.
tora salmak: Tuzağa düşürmek.
müsemma: Adı verilmiş olan, adı olan.
fütursuz: Çekinmez, umursamaz.
imtizaç: Uyum sağlama, iyi geçinme.
mizantrop: 1. Toplumdan, insandan kaçan kimse. 2.İnsandan nefret eden.
nekrofil: Ölü sevici/seven.
hallenmek: 1. Yeni bir duruma girmek. 2. Kendinden geçmek, bayılır gibi olmak. 3. argo. Bir şeye aşırı istek duymak.
balkımak: Parıldamak.
ilenilmek: Beddua.
janr: Tarz.
miksaj: Sinemada: Birleştirme.
derdest: Yakalama, tutma, ele geçirme.
ekseriya: Genellikle.
jönglör: Hokkabaz.
namzet: Aday. (Halk ağzı) Yavuklu yahut sözlü.
menfi: Olumsuz, negatif. / Her şeyi olumsuz ve kötü yönleriyle ele alan.
minval: Biçim, tarz.
bilfiil: 1. Edimli olarak. 2. Edimlice. 3. Gerçekten.
aksülamel: Tepki, karşı gelme.
optimist: İyimser.
herzevekil: Üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokan, her işe karışıp boşboğazlık eden.
herzeû: Saçma sözler söyleyen.
mnonetekni: Belleği geliştirme sanatı.
konsensüs: Uzlaşma, uzlaşım, mutakabat.
mağrur: 1. Benliğine düşkün, benlikçi, övünçlü. 2. Kurumlu, gururlu, kibirli.
vakur: Ağırbaşlı, onurlu.
güruh: Değersiz, aşağı görülen, derinti.
ritüel: Adet haline gelmiş. Ayin.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
kuşlar toplanmış göçüyorlar,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
hızla geçen otobüslerin ardından benzeşmek,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
iyi anlarında sesin kalınlaşıyor,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
baktım yeri toparlıyor ayak izleri,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
eşiklere oturmuş bir dolu insan,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
uzaklardaydın, oracıkta öbür kıtada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ikinci bir parıltı var senin bakışlarında,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
kehanet adlı kısacık bir şiir buldum,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
uzaklara bir bakışın vardı, kafeteryada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
an ki fıskiyesi sonsuzluğun,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreyya
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
hızla geçen otobüslerin ardından benzeşmek,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
iyi anlarında sesin kalınlaşıyor,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
baktım yeri toparlıyor ayak izleri,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
eşiklere oturmuş bir dolu insan,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
uzaklardaydın, oracıkta öbür kıtada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ikinci bir parıltı var senin bakışlarında,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
kehanet adlı kısacık bir şiir buldum,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
uzaklara bir bakışın vardı, kafeteryada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
an ki fıskiyesi sonsuzluğun,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreyya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)